makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2009 Cumartesi

İşçi Bayramı ve Taksim'in Serbestliği

1 Mayıs İşçi Bayramı, resmi adıyla Emek ve Dayanışma günü resmi tatil olarak ülkenin çeşitli yerlerinde kutlandı. Tabii ki bir simge olarak Taksim kutlamalar için en önemli yerdi. Çeşitli olaylar, gerginlikler çıkmış olsa da, sınırlı sayıda emekçinin alana girişine izin verilmiş olsa da, 31 yıl sonra işçi bayramı Taksim'de kutlandı.

Peki değdi mi 31 yıl -ki bu bir nesil demektir- beklemeye? Taksim'e giren işçiler ve emekçiler bu ülkeyi böldü mü? Milletin birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne zarar verdi mi? Hayır. İşte bu seneki işçi bayramı bu tabuların yıkılması yönünden büyük bir adımdır. Önyargılı olan herkes Taksim'de 1 Mayıs kutlanınca herhangi bir olay çıkmayacağını, aksine coşkuyla bayram kutlanacağını, sevinçle, mutlulukla halay çekileceğini anlamış oldu. Bunun utangaçlığını, bu sanrıları, bu yanılsamaları önümüzdeki günlerde kırmızı yanaklarla çekinerek açıklama yaparak su yüzüne çıkararak günah çıkarmak isteyen insanlarda tezahür ettiğini görebiliriz. Aynı şekilde devlet büyükleri de bu seneki 1 Mayıs'ı örnek alıp gelecek sene tamamen açık bir Taksim bırakacaklardır.

Ana korteje katılmak isteyen gruplara, derneklere ve kuruluşlara polisin sert müdahalesiyle ve yine bu grupların da polise saldırmasıyla çatışmalar ve olaylar da çıktı. Polis çok yoğun biber gazı kullandı, birçok göstericiyi copladı, panzerlerle göstericilerin üzerlerine gitti; göstericiler kaldırım taşlarını söktü, bilyeler attı. Peki, hiç olay çıkmadan kutlanabilecek bir 1 Mayıs mümkün mü? Pek tabii, mümkün. Herkesin tek amacı Taksim meydanına çıkıp bayramını kutlamak için ana korteje katılmaktı. Korteje katılmalarına izin verilse hiçbir gerginlik çıkmayacağı aşikâr.

Ancak bir önyargı şeklinde Taksim'e işçi bayramı kutlanmaya gidildiğinde ülkenin bölünüp parçalanacağı sanrısı bu eylemin olaysız olamayacağını herkesin kafasına kazıtmıştır. Bunu polisin attığı biber gazından etkilenen cami cemaatinin göstericileri sopayla dövme çabasından ve yine göstericileri kovalayan polis panzerinin "vatan hainleri, kaçmayın!" diye bağırarak göstericileri kovalamasından çıkarımlamak mümkündür. Oysa herkesin Taksim'e çıkmasına izin verilmesi demek hiçbir olayın yaşanmaması demektir. Makul olan da budur. Gelecek sene için Antalya, İstanbul için örnek alınacak en güzel yer olabilir. Ellerinde "İşçi Bayramınız Kutlu Olsun" yazılı pankartlarıyla güzel bayan polisler gelecek sene Taksim meydanında olsa ne hoş olurdu değil mi?

İşçi "Bayramı"

Dünyanın birçok ülkesinde de ülkemizdeki gibi işçi bayramı kutlandı; kimi ülkeler barış içinde, olaysız olarak geçirdi bu günü, kimi ülkeler de tıpkı ülkemizdeki gibi her saniye olayların olduğu bir gün olarak geçirdi. Barış içinde geçiren ülkelere baktığımızda Rusya ve Çin'i görüyoruz. Biri eski komünist devi, diğeri de günümüzün en büyük "komünist" devleti. Emeğe en çok değer verilen ülkeler olarak bu ülkelerin yaptıklarının karşılığını hakkıyla alan işçileri sevinçle, coşkuyla ve tam bir "bayram" havasında kutluyorlar bu günü. Günü en çok olayla geçiren ülkelere baktığımızda Yunanistan ve Türkiye'yi görüyoruz. Yunanistan'da işçiler haklarını alamadıkları için hükümeti protesto ettikleri gerekçesiyle polis tarafından coplanıyor, panzerlerle püskürtülüyor. Türkiye'de ise henüz Taksim'e çıkılamadığından işçi hakları ve emeğin karşılığı konusunda istekler dile getirilemiyor.

Peki, işçilerin emeklerinin karşılığını alamadığı bu ülkelerde 1 Mayıs'ta ne kutlanıyor? Kayıt dışı çalışarak her ay işten çıkarılma ve maaş alamama korkusu mu? Asgari ücretin de altında maaşla günde 15 saat insani olmayan koşullarda hunharca çalıştırılmak mı? Sigortasız ve sosyal güvencesiz, geleceksiz bir hayat mı? Emek sömürüsü ve patron zulmü mü? İşsizlik mi?

İşte böylesine sorunların olduğu ülkelerde, ekonominin işçileri sadece köle olarak gördüğü yerlerde işçi bayramları bir bayram değil bir mücadele günü olarak kutlanıyor. Hükümete sesini duyuramayan ve biraz da protest olan işçiler isyanlarını ancak polise saldırarak, etraftaki dükkân ve işyerlerini taşlayarak seslerini çıkarmaya çalışıyorlar.

Yine ülkemizde işçilerin bayramı olan 1 Mayıs'a işçilerin hemen hemen hiç katılmamış olması çok dikkat edilmesi gereken önemli bir olay. Dün Taksim meydanında ve çevresinde DİSK, KESK ve onların alt kuruluşları olan sendikalar ve bunların il ve ilçe temsilcilerinin olduğu gruplar vardı. Hayatında hiç işçilik yapmamış öğrenciler, işçi sınıfından olmayan birçok kişi vardı. Tabi işçi bayramını kutlamak için işçi olmak gibi bir zorunluluk yok, ancak işçi bayramlarında meydanlar işçilerin temsilini yapan sendikalara değil, emeğin ta kendisi olan işçilere bırakılmalıdır. Ülkemizde her şey bu denli temsili olmak zorunda mı? (CS/EK)

http://bianet.org/bianet/siyaset/114265-isci-bayrami-ve-taksimin-serbestligi

Yeniden

Yeniden bir blogla devam etmek çoğumuz için can sıkıcı olsa da ben yenilikleri güzel şeyler olarak görüyorum. Yenilik her zaman iyidir.

Bundan önceki blogum olan sosyopat.org'u kapatma kararı aldım. Açık durması benim için bir şey ifade etmiyordu. Yazı yazmaya üşenir olmuştum ve bazı sorunlarım yüzünden uzun süre de bir şey yazamamıştım. Süresinin bitmesini de fırsat bilip kurtuldum blogtan.

Kapamamda ekonomik etkenler her ne kadar başlıca rolü üstlense de ikinci bir sebep olan aşırı-amatör yazılarımın üzerimde oluşturduğu baskı yadsınabilecek bir ölçüde değil. Blogu uzun zamandır tuttuğum için son yazdığım yazıyla ilk yazdığım yazı arasında dağ gibi bir fark oluştu. Bunun üzerinde kendimi hunharca felsefeye, kitaplara ve şiire feda etmemin payı büyük. Bir gelişim sürecini anlatmış olsa da eski yazdıklarım beni ve fikirlerimi anlatmıyordu.

Son etken ise blog işlerinde kendimi web tasarım gibi bir mecradan gelip bulmam oldu. 'Ne alaka?' diyeceksiniz:

Edebiyatı bir hobi olarak görüp arada sırada yapıyordum, web tasarım, programlama ve grafik tasarımı ise birincil işim olarak görüyordum ve bütün vaktim bununla geçiyordu. sosyopat.org'u açarken amacım web tasarımla ilgili çalışmalarımı sunmak ve bunu bana para kazandıran bir iş haline getirmekti. Tabi kodlama gibi bir olayın üzerimde uykusuzluk, zihin bulanıklığı, bunaltı gibi kötü yan etkiler bırakmasının üzerine web işlerini bıraktım -yaklaşık 3-4 ay sürdü-. Amatör bir şekilde edebiyat kendimi ağır ağır ilerletirken, hayatımdaki geniş boşluğu bu şekilde doldurdum.

Son bir sene içinde insanüstü bir gayretle onlarca kitap, yüzlerce makale okudum. Boş durmadım yazdım da. Ve şimdi öylesi bir noktaya geldim ki, 'ben varım!' diyebildim. Türkiye'de adını duyurmuş kişilerden ve birçok siyasiler ve çevrelerinden olumlu not alan yazılarım ve yine birçok kişinin takdirini kazanan şiirlerim benim edebiyat alanında başarılı olduğumun bir kanıtı oldu. Ancak sürekli bir başarıya imza atmam gerekli ve bu bağlamda hiç durmadan yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum.

Artık buradan devam ediyorum. Güncel olaylar hakkında kısa çıkarımlar, biraz şiir, biraz denemeler... Yenilik iyidir. Şimdi buradan devam ediyorum.