
Nitekim bana gösterilen, bana oluşturulan modellerin hiçbiri bana ait değil. Galiba diyecek oldum, ama sanırım galiba değil!
Bana mühendislik dikte edildi; çünkü mühendisler çok güzel para kazanırdı.
Bana mühendislik dikte edildi; çünkü mühendisler elit bir tabaka oluştururlardı ve herkese tepeden bakma soysuzluğuna sahiptiler.
Bana mühendislik dikte edildi; çünkü mühendislik bir akıllılık, bir üstün zekâlılık timsaliydi.
Üstelik mühendislik benim için bir title'dan başka bir şey ifade etmiyordu ve istediğim bir iş değildi; sadece, sadece kendi istediğimi istiyordum. Bana okutmak istedikleri birkaç cümlelik okuma bayramı yazısı hala aklımda:
"Mühendis olacağım ben, mühendis!"
Çıkıp okumamıştım, hastaydım.
Benim için bir kelimeden ibaret olan mühendislikle ilgili yaptığım hiçbir şey yoktu. Her ay bilim&çocuk dergileri alıp okurmuş gibi yapardım ve yarısı bile okumazdım!
Oysa bundan 10 sene önce -8 yaşımdayken!- yazdığım ekonomik kriz yazısı evde olay çıkartmıştı. Yine, galiba 8'dim, bir roman denemesi yaptım kendimce, 50 sayfa kadardı. Bugün elime geçti bir kısmı. 15 sayfası duruyordu.
Yine daha 7.sınıftayken Türkçe hocasının gelip sınıfa zorla yazdırdığı şiirlerden beni rezil etmek amacıyla şiirimi okumasını istemesi sonucu kızıl saçının beyazlayıp kızıllığını yüzüne vermesini unutmak mümkün değil:
"Limanlarda bekledim seni,
Saatlerce, her gün.
Beklerken aklıma geldi,
Sana aldığım tek gül!"
Ve ben yazmaya devam ettim, acımadım. Liseye geldiğimde artık boyumdan büyük şiirler yazmaya başladım. Üstelik herkesden gizliydi ve aşk şiirleri de değildi. Ergenlik buhranıydı bu gizlilik. Sonra ise şimdiye geldim.
Beni bir mühendis yapmak isteyen insanlar vardı. Sadece vardı. Bana ait olmayan bir ruhla beni yaşatmaya çalışan değneklerim vardı.
Hepsi bitti. Artık özgürüm.