bianet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bianet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2009 Perşembe

5920 Sayılı Geçici İşçi Kiralama ve Kölelik Kanunu

İşsizlikle mücadele kapsamında geçtiğimiz günlerde "geçici işçi çalıştırma"yı meşrulaştıran 5920 sayılı yasa meclisten geçti.

Şu an için top cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün elinde. DİSK ve TÜRK-İŞ Abdullah Gül'ün bu yasayı veto etmesi konusunda ısrarcılar.

Bu da gergin günlerin geçtiği Türkiye'de hükümet-cumhurbaşkanlığı ve sendikalar arasında başka bir krizin çıkmasına sebebiyet verebilir.

5920 "Geçici İşçi Çalıştırma" yasası nedir?

- Bu yasayla birlikte Özel İstihdam Büroları oluşturulacak. İşçiler buralarda iş bekleyecekler ve patronlar da 'geçici işçi'lerini bu bürolardan isteyecek. Bu bürolar da elindeki işçileri 'kendi rızaları olmasa dahi' şirketlere kiralayabilecek.

- Bu işçilerin hiçbir sorumluluğu şirketlere ait olmayacak. Özel İstihdam Büroları işçilerin sorunlarıyla ilgilenecek.

- İşçilerin haklarını Özel İstihdam Büroları belirleyecek ve bu belirleme hakkı bu büroların elinde kalacak.

- Özel İstihdam Büroları kiraladıkları 'geçici işçi'lerden kiralama başına komisyon alacaklar.

Özel istihdam büroları

Bu büroların açılma izni Türk İş Kurumu tarafından verilecek. Yine işçilerin bu bürolarla yapacağı sözleşmelerin maddeleri Türk İş Kurumu tarafından belirlenecek. 5920'nin işçilerin aleyhine düzenlenen bir kanun olduğu kesin, ancak bu özel istihdam bürolarının işçilere ne gibi haklar tanıyacağı, sarı sendikal bir oluşum gibi mi olacağı, yoksa işçiye daha önem veren bir oluşum mu olacağı henüz belli değil.

Tarihsel süreçte işçi kiralanması ve kölelik

Bu yasanın tarihsel sürecine baktığımızda işçilerin kiralanması Sanayi Devrimi'ne dayanıyor. Krallık sisteminden kapitalizme geçişten sonra sömürgeciliğin artmasıyla beraber yükselişe geçen kapitalist düzen sanayisinin işçi ihtiyacı arttı ve işçi haklarını gözetmeksizin işçilerin ticaretini ve köleliğini hayata soktu.

İşçi hayatını hiçe sayan işçi ticareti 20. yüzyılın başında yabancı ülkelerde etkinliğini artırdı, fakat 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin yayımlanmasından sonra işçi hakları konusunda yapılan reformlar sayesinde Avrupa'da büyük oranda silindi.

Ülkemizde ise hiçbir işçi ve sendikal hakkı olmayan işçiler çok eskilerden beri satılıyor, kiralanıyor, karın tokluğuna köle şeklinde çalıştırılıyor.

Günümüzde de durum pek farklı değil. bu temayla çekilen eski birçok Yeşilçam filminde anlatıldığı gibi, günümüzde işçiler hala iş bulma umuduyla amele pazarlarında bekliyorlar ve işçiye ihtiyacı olan bazı patronlar bu işçileri kiralık köleler gibi alıp istedikleri işte istedikleri ücrete çalıştırıyorlar.

Kısacası krallıklardaki kölelik, kapitalizmdeki işçi köleliğine döndü ve bu yasayla günümüzde meşrulaştı.

5920'nin götürüleri nelerdir?

Yukarıda da anlaşıldığı üzere işsizlik sorununa çözüm olarak getirildiği iddia edilen 5920 sayılı yasanın aslında ironik bir şekilde çok büyük bir işçi sorununa sebep olduğu apaçık ortada. Bu yüzden 'getiriler' yerine 'götürüler' demek yerinde olur.

Bu yasayla beraber her şeyden önce kölelik düzeninin yasal bir şekilde geri döndüğü söylenebilir.

Bundan sonra gelen bu kölelik düzeniyle beraber kiralanacak olan "geçici işçiler" -bırakın işçi haklarını ve sendikal hakları- insan haklarından yoksun bir şekilde hayatlarına devam edecek. Bir insan gibi değil, bir mal, bir eşya gibi patronlara kullandırılacaklar. Ayrıca işçi sayısına dâhil edilmediklerinden tamamıyla patronların ekmeğine yağ sürülecek.

İşçilerin Özel İstihdam Büroları'yla yaptıkları sözleşmeler ile kendilerinin kiralanabilirliği yani köleliği resmi hale gelecek ve sendikaların fonksiyonları ortadan kalkacak, toplu iş sözleşmeleri, grev hakkı, kıdem tazminatı gibi kavramlar silinecek ve işçilerin örgütlenmesi engellenecek. Böylece işçilerin haklarına büyük bir darbe indirilecektir.

Günümüzde vasıflı eleman kullanıp fazladan maaş ödemek istemeyen şirketler vasıfsız elemanı daha ağır şartlar altında düşük ücretlere ve sigortasız bir şekilde çalıştırıyorlar. Ekonomik kriz sebebiyle işçilerin zor durumda olduğunu bilen bazı patronlar da işçilere sigorta ve maaş garantisi vermeden çalıştırıyorlar. Böylece ucuz ve neredeyse bedava işgücü elde etmiş oluyorlar. Yeni gelen yasa ise kiralanan 'geçici işçiler'i sözünü ettiğim düşük ücret ve kötü muameleyi meşrulaştıran bir yasa olmuştur.

Günümüzde yine kadrolu ve sözleşmeli eleman tartışmaları sürerken böyle bir yasanın çıkarılması kadrolu işçileri zor duruma sokacaktır. Çünkü kendilerinin alternatifi olan kiralık "geçici işçiler" daha ucuz işçiliği olan ve patronun sorumluluğunda olmayan işçiler olarak çalışacaklar ve böylece kadrolu çalışan işçilerin üzerindeki baskıyı artıracaktır.

Yasada belirtilen "kiralık işçiler mevcut çalışanların 1/4'ü oranında olabilir" ibaresi ise hem kadrolu işçiler hem de kiralanan "geçici işçiler" arasında karşılıklı baskıcılaşmaya ve ikilileşmeye sebep olabilir.

Zaten yukarıda belirttiğim gibi şirketlerin "vasıflı eleman yerine vasıfsız eleman tercihi" sebebiyle kalifiye işçilerin çoğu eziliyor.

Bu sefer de kiralık işçiler ve vasıfsız işçiler tercih sebebi olacağından daha ağır bir şekilde kalifiye işçiler işsiz kalmayla karşı karşıya kalacaktır. Her ne kadar bunların sıkıntısı şirketlerde yaşanacak olsa da ucuz işgücü patronlara daha cezp edici gelecektir.

Bütün bunlar hükümetin işsizlik konusunda işçi haklarını düşünmeden yaratıcı(!) çözümler getirdiğini bize gösteriyor. Günümüzde zaten işçilerin sahip olmadığı haklar, tamamıyla işçilerden alınıyor ve işçilerin köleleştirilmesi yasalaştırılıyor. İnsan haklarına karşı olan bir uygulama resmileşiyor! (CS/EZÖ)

Can Semercioğlu

http://bianet.org/bianet/insan-haklari/115686-5920-sayili-gecici-isci-kiralama-ve-kolelik-kanunu

20 Haziran 2009 Cumartesi

İşçi Bayramı ve Taksim'in Serbestliği

1 Mayıs İşçi Bayramı, resmi adıyla Emek ve Dayanışma günü resmi tatil olarak ülkenin çeşitli yerlerinde kutlandı. Tabii ki bir simge olarak Taksim kutlamalar için en önemli yerdi. Çeşitli olaylar, gerginlikler çıkmış olsa da, sınırlı sayıda emekçinin alana girişine izin verilmiş olsa da, 31 yıl sonra işçi bayramı Taksim'de kutlandı.

Peki değdi mi 31 yıl -ki bu bir nesil demektir- beklemeye? Taksim'e giren işçiler ve emekçiler bu ülkeyi böldü mü? Milletin birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne zarar verdi mi? Hayır. İşte bu seneki işçi bayramı bu tabuların yıkılması yönünden büyük bir adımdır. Önyargılı olan herkes Taksim'de 1 Mayıs kutlanınca herhangi bir olay çıkmayacağını, aksine coşkuyla bayram kutlanacağını, sevinçle, mutlulukla halay çekileceğini anlamış oldu. Bunun utangaçlığını, bu sanrıları, bu yanılsamaları önümüzdeki günlerde kırmızı yanaklarla çekinerek açıklama yaparak su yüzüne çıkararak günah çıkarmak isteyen insanlarda tezahür ettiğini görebiliriz. Aynı şekilde devlet büyükleri de bu seneki 1 Mayıs'ı örnek alıp gelecek sene tamamen açık bir Taksim bırakacaklardır.

Ana korteje katılmak isteyen gruplara, derneklere ve kuruluşlara polisin sert müdahalesiyle ve yine bu grupların da polise saldırmasıyla çatışmalar ve olaylar da çıktı. Polis çok yoğun biber gazı kullandı, birçok göstericiyi copladı, panzerlerle göstericilerin üzerlerine gitti; göstericiler kaldırım taşlarını söktü, bilyeler attı. Peki, hiç olay çıkmadan kutlanabilecek bir 1 Mayıs mümkün mü? Pek tabii, mümkün. Herkesin tek amacı Taksim meydanına çıkıp bayramını kutlamak için ana korteje katılmaktı. Korteje katılmalarına izin verilse hiçbir gerginlik çıkmayacağı aşikâr.

Ancak bir önyargı şeklinde Taksim'e işçi bayramı kutlanmaya gidildiğinde ülkenin bölünüp parçalanacağı sanrısı bu eylemin olaysız olamayacağını herkesin kafasına kazıtmıştır. Bunu polisin attığı biber gazından etkilenen cami cemaatinin göstericileri sopayla dövme çabasından ve yine göstericileri kovalayan polis panzerinin "vatan hainleri, kaçmayın!" diye bağırarak göstericileri kovalamasından çıkarımlamak mümkündür. Oysa herkesin Taksim'e çıkmasına izin verilmesi demek hiçbir olayın yaşanmaması demektir. Makul olan da budur. Gelecek sene için Antalya, İstanbul için örnek alınacak en güzel yer olabilir. Ellerinde "İşçi Bayramınız Kutlu Olsun" yazılı pankartlarıyla güzel bayan polisler gelecek sene Taksim meydanında olsa ne hoş olurdu değil mi?

İşçi "Bayramı"

Dünyanın birçok ülkesinde de ülkemizdeki gibi işçi bayramı kutlandı; kimi ülkeler barış içinde, olaysız olarak geçirdi bu günü, kimi ülkeler de tıpkı ülkemizdeki gibi her saniye olayların olduğu bir gün olarak geçirdi. Barış içinde geçiren ülkelere baktığımızda Rusya ve Çin'i görüyoruz. Biri eski komünist devi, diğeri de günümüzün en büyük "komünist" devleti. Emeğe en çok değer verilen ülkeler olarak bu ülkelerin yaptıklarının karşılığını hakkıyla alan işçileri sevinçle, coşkuyla ve tam bir "bayram" havasında kutluyorlar bu günü. Günü en çok olayla geçiren ülkelere baktığımızda Yunanistan ve Türkiye'yi görüyoruz. Yunanistan'da işçiler haklarını alamadıkları için hükümeti protesto ettikleri gerekçesiyle polis tarafından coplanıyor, panzerlerle püskürtülüyor. Türkiye'de ise henüz Taksim'e çıkılamadığından işçi hakları ve emeğin karşılığı konusunda istekler dile getirilemiyor.

Peki, işçilerin emeklerinin karşılığını alamadığı bu ülkelerde 1 Mayıs'ta ne kutlanıyor? Kayıt dışı çalışarak her ay işten çıkarılma ve maaş alamama korkusu mu? Asgari ücretin de altında maaşla günde 15 saat insani olmayan koşullarda hunharca çalıştırılmak mı? Sigortasız ve sosyal güvencesiz, geleceksiz bir hayat mı? Emek sömürüsü ve patron zulmü mü? İşsizlik mi?

İşte böylesine sorunların olduğu ülkelerde, ekonominin işçileri sadece köle olarak gördüğü yerlerde işçi bayramları bir bayram değil bir mücadele günü olarak kutlanıyor. Hükümete sesini duyuramayan ve biraz da protest olan işçiler isyanlarını ancak polise saldırarak, etraftaki dükkân ve işyerlerini taşlayarak seslerini çıkarmaya çalışıyorlar.

Yine ülkemizde işçilerin bayramı olan 1 Mayıs'a işçilerin hemen hemen hiç katılmamış olması çok dikkat edilmesi gereken önemli bir olay. Dün Taksim meydanında ve çevresinde DİSK, KESK ve onların alt kuruluşları olan sendikalar ve bunların il ve ilçe temsilcilerinin olduğu gruplar vardı. Hayatında hiç işçilik yapmamış öğrenciler, işçi sınıfından olmayan birçok kişi vardı. Tabi işçi bayramını kutlamak için işçi olmak gibi bir zorunluluk yok, ancak işçi bayramlarında meydanlar işçilerin temsilini yapan sendikalara değil, emeğin ta kendisi olan işçilere bırakılmalıdır. Ülkemizde her şey bu denli temsili olmak zorunda mı? (CS/EK)

http://bianet.org/bianet/siyaset/114265-isci-bayrami-ve-taksimin-serbestligi